|   | 
	
		|  |  
		| 
				
					
						| 
										
											| Yüreğine... |    |  
											
											
| Yüreğine... Bekliyorken dört gözle, sevda ikliminin muştuları Tarifi muhal, bir yalnızlık bulutu çöker ruhuma
 Sis perdesi kaplar yarınlara …
 Yokluğun kadar acıtmayan zemheri, bıçak gecelerde
 Ve firkatin yetim bakışları olur ümit iklimi
 Üşür sözcükleri şiir, yazarken senleri
 
 Derine saplanan hançerin yarasıdır,
 Gözlerimden boşalan sensizliğin tükenişi
 İzahı tarifsiz bendeki sen…
 Kaç zamandır yazmadı, bendeki özünü Vakanivüs
 Kaç şafaktır doğmadı gözlerin ve esmedi nesimin
 Kifayetsiz kalır lafız izahına
 Kahır, hep nakarat bir şarkıydı ademiyetin dilinde
 Gitti gelmez, saçlarını andıran şafak kızıllığı …
 Ve bu demlerde, hep bir nehir yatağı olur özlemlerim
 Tigris’e akar ne varsa yüreğimden yüreğine…
 
 Bu intizar, bu tükeniş hangi fecrin koynunda son bulacak?
 Ve vaslına ermek hep bir düş mü olacak?
 Daha kaç kez göçmeliyim, varmak için ab-ı hayat diyarına?
 Kara yazgılara kaç isyan daha yenik düşecek?
 Beklerken seni daha kaç kez şahidi olacak enkaz kentler umuduma?
 Umutsuzluk, yokluğun gibi zemheri ve solgun bir ölüm
 Yaşlanan çocuklar gibi tüketiyor beni ölümcül yokluğun...
 |  
|  |  
| Dündar Sansur |  
									
											 |  |  
		|  |  |